MEDENİYETLER ÇATIŞMAZ!

MEDENİYETLER ÇATIŞMAZ!

MEDENİYETLER ÇATIŞMAZ!   2017(*) yılının son demlerini yaşadığımız şu günlerde ülke siyasetinin yön verici fikir babalarından birini anmadan geçemedim. Bu kişi 20. Yüzyılın Amerikan dış politikasına ve dolayısıyla Amerikan eksenli siyaset geliştiren bir grup ülke için de önemli bir planlayıcı. 1950’lerden başlayarak önemli, sözü geçen ve bir o kadar da etkili bir politika üreticisi oldu! […]

MEDENİYETLER ÇATIŞMAZ!

 

2017(*) yılının son demlerini yaşadığımız şu günlerde ülke siyasetinin yön verici fikir babalarından birini anmadan geçemedim. Bu kişi 20. Yüzyılın Amerikan dış politikasına ve dolayısıyla Amerikan eksenli siyaset geliştiren bir grup ülke için de önemli bir planlayıcı. 1950’lerden başlayarak önemli, sözü geçen ve bir o kadar da etkili bir politika üreticisi oldu! Amerikan siyasetinin son 60 yılda yaşadığı büyük dönüşü mü geçen 60 yılda yazdığı çok sayıda kitapta görmek mümkündür. (* İlk yayınlandığı 2008 ve sonrasında düzenlendiği 2014 tarihli yayının üzerine üçüncü düzenleme.)

27 Aralık 2008 Cumartesi günü ölen, Amerikan tarzı siyaset anlayışını sevenlerin “küresel siyaset üstadı”nı da anmadan olmaz.

Yaklaşık 9,5 yıl önce, 24 Mayıs 2005 Cumartesi günü, Swissotel’de “Dünya Politikasının Güncel Dinamikleri ve Küresel ve Bölgesel Gelişim Trendleri” konulu konuşmasında canlı olarak görme fırsatı yakalayıp, Türkçe’si de çıkan kitabını imzalatmıştım. Bugün ülkemizin siyasi hayatında yer bulan politik modelin öngörülerini 90’lı yıllarda yapan bu ABD’li: Samuel P. Huntington.

 

İŞİNE GELENİ KULLANAN LİBERALLER!

Evet, bugün liberal siyasi söylemleri savunan aydınların birçoğu; Huntington’un ‘medeniyetler çatışması’[HUNTINGTON, Samuel P., “The Clash of Civilization and the Remaking of World Order”, 1996 – (Türkçe’si: Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir, “Medeniyetler Çatışması ve yeni dünya düzeninin yeniden kurulması”, Okuyan-us Yayınları, 2002, İstanbul)] tezini referans alıyor. Adeta yeni liberal akımın amentüsü haline getirdikleri tezi sayesinde azizleştirdikleri ABD’li siyaset adamının -bazı- fikirlerine bağlanmayı ‘moda’ akım haline getirmişler.

Söz konusu kitabında yer alan: “Kemalizm, İslami uygarlığı sarstı ama değiştiremedi. Sonuç olarak Türkiye iki uygarlık arasında parçalanmış bir ülke oldu. Diğer İslam ülkeleri gibi Türkiye de asla tam olarak Batılılaşamayacak ve hiçbir zaman Avrupa birliğine alınmayacak.” Bu söylem, her fırsatta kullanılıyor.

 

AVRUPA MESELESİ HİÇ OLMADI Kİ:

Avrupa’nın Türkiye’yi kesinlikle aralarına almak istemediğini iddia eden Huntington şu görüşü savunuyor: “Türkiye AB’ne gireceğini hayal etmesin. Çünkü Avrupalılar onu istemiyor. … Dini, kültürel ve tarihsel açıdan Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğu söylenemez. Türkiye’nin üyeliği Avrupa’da daha çok bölünmelere yol açar.

Yalnız, Huntington, sadece ‘medeniyetler çatışması’ tezinden ibaret değildir! Öncelikle Huntington’un bir siyaset kuramcısı olduğunu ve her doğrultuda politikalar üretebileceğini düşünmek gerekir. Yani ürettiği politikalara inanmak zorunda değil. Dolayısıyla bu politikaların doğruluğunu da savunmaz!…

 

TUTARSIZLIK DEĞİL MODELCİLİK!

İyimser bir bakış açısı ile: “Liberalizm ile muhafazakarlık arasında gidip geliyor olması, aslında bu siyasi fikirlerin kendi benliğinde doğrulanması için yapılan birer beyin fırtınası olarak da görülebilir.” Bu saptamayı yaptıktan sonra yine düşünürün, kendi eserlerinden iki örnek vereyim:

Harvard Üniversitesi’nde akademik kariyerinin başlangıcı olan ilk eserini yayınladığında II. Dünya Savaşından yeni çıkılmıştı. Bu ortamda yazdığı [Huntington, Samuel P., “The Soldier and the State: The Theory and Politics of Civil-Military Relations”, President and Fellows of Harvard Collage, 1957 – (Türkçe’si: Kazım Uğur Kızılarslan, “Asker ve Devlet: Sivil-Asker İlişkilerinin Kuram ve Siyasası”, Salyangoz Yayınları, 2004, İstanbul)] eseri için; The Nation Dergisi editörü Matthew Josephson tarafından eleştiriliyor ve “Militarist” diye nitelendiriliyordu. Dahası, Josephson’a göre; “Mussolini’nin cazibesinden bile uzak kalmakla…” itham ediliyordu. Bu görüşleri ile Harvard’dan dışlandı. Kadrosuzluktan Colombiya Üniversitesine geçti. Neredeyse faşist diyecek. Bu ifade yazarın bizzat kendi açıklamalarıdır.[Huntington, Samule P., “Dünya Politikasının Güncel Dinamikleri ve Küresel ve Bölgesel Gelişim Trendleri”, 24 Mayıs 2005 Cumartesi, Swissotel, İstanbul] Yine aynı kitabında; yaygın liberalizm yanlısı anlayışları ulusal güvenliğe tehdit olarak ortaya koymuştur.

İlk eseri olmasına rağmen kesin ve katı bir tavır göstermiş. Köklerini Avrupa aristokrasisinden kopya eden, Anglo-Sakson muhafazakar duruşunu çekinmeden ortaya koyabilmiş.

Burada tanımlanan sivil-asker ilişkileri; bürokrasinin ve yönetim birimlerinin her aşamasında, özellikle de merkezi politikalar ve dış siyasette aktif roller açıkça tanımlanmış. Neredeyse “asker devleti” haddesine gelecek unsurlar içerir. 1890 sonrası bütün Amerikan görevlilerini asker gibi gören, ve askerliği ‘silahlı güç’ ile sınırla[ma]yan, Hamiltonculuk akımı 1940-41 yıllarında Grenvile, Clark, Stinson, Robert P. Patterson, Elihu Root, Jr. Ve Roosevelt-Root-Wood geleneğine dahil diğerleri Amerikan silahlanma faaliyetlerinin canlanması ve 1940 Kura ile Askerlik Hizmeti Yasası’nın geçişi sürecinde yeniden ortaya çıktı. Daha çok imparatorluk modeline uyan unsurları ABD sistemine entegre etmeye çalışan bu radikal yapının nedenleri güç erkinin hakimiyetini elde tutmaktır. Türkiye’de, dünyadaki az sayıda imparatorluktan birinin mirasçısı olarak bu söylemlere yabancı değildir.

Bunlar da aynı amentüyü yazan kalemden çıktı. Niye bunları yok sayıyorsunuz? Yok saymak işinize mi geliyor?

 

Gençlik yıllarında kaleme aldığı fikirleri ile hayatının son dönemlerindeki fikirleri arasında bariz bir çarpıklık olduğunu açıkça gördüğümüz Huntigton belki de yaşlandıkça hırsından uzaklaşmış olabilir. Özellikle “Medeniyetler Çatışması Tezi” ortaya atıldıktan hemen sonra, daha mürekkebi kurumadan yaşanan 11 Eylül Olaylı Amerikan dış politikasında bir eksen kaymasına sebep oldu gibi görünse de aslında bu olayın öncesinde yaşanan 60-70 yıllık emperyalist açlık bir savaşma krizinin fitilini ateşledi.

Peki, bunu Huntigton görmedi mi? Ta en başından beri biliyor olması gerekmez miydi?

İncelemek gerekiyor, evinizde TV seyretmekle vakit geçireceğinize, kahvede okeye zaman ayıracağınıza biraz okuyun lütfen! Okuyun ki; siyasetçiyim diye ortaya çıkanlar bu tür şeyleri “göbekten” sallayamasın!

 

TUTUNDUKLARI DALIN DİKENLERİ:

Huntington’un siyasasını kendine dayanak olarak alan ve söylemlerinde kullananlar, liberal siyasalarını destekleyecek ifadeleri; ya cımbızla ayıklıyorlar, yada ülkemizdeki süregelen ‘oku[ma]ma’ hastalığının kronik kurbanları oldukları için kıt bilgilerine gereğinden fazla güveniyorlar.

Aradan elli yıl geçer ve 21. yüzyıla gelindiğinde düşünürün son kitabı [Huntington, Samuel P., “Who Are We: The Challenges to America’s National Identity”, 2004 – (Türkçesi: Aytül Özer, “Biz Kimiz: Amerika’nın Ulusal Kimlik Arayışı”, 2004, İstanbul)] ile karşılaşırız. Bu kitapta; adeta 96’da yayınlanan medeniyetler çatışması tezinin Amerika’nın iç meselesi haline geldiğinin ve 96’daki tezinden uzaklaşarak 47’deki radikal Asker-devletçi ulusalcı modelin gerektiğinden bahseder. Dinler, ırklar ve ekonomik seviyelerin ortaya koyduğu ayrılıkçılığın kendi ülkesinde (Amerika’da) da kanadığını ancak 50 yıllık bir tecrübenin sonunda fark edebilmiştir. Toplama bir kalabalıktan ‘millet’ yaratmaya çalıştıklarının farkına varmış ve bu prematüre ‘milletin’ olgunlaşması için en az bin yıla ihtiyaç olduğunun itirafını yapmıştır.

 

AMA HANGİ HUNTİGTON?!

Böylesi dönüşler yapan fikir adamları genelde eleştirilir. Onlara çeşitli isimler takılır. Kendilerine yapışan bu yaftalardan kolay-kolay kurtulamazlar.

Bir Amerikan stragemi olarak; II.Dünya Savaşını, Kore Savaşını ve Vietnam Savaşını gören Huntington, son olarak I. Körfez Harekatını ve Irak işgalini gördü. Keşke birkaç yıl daha yaşayıp, B. Hüseyin Obama’nın ABD Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra başkomutan olduğunu hatırlamak için fazla zaman kaybetmediğini de görebilseydi. Kim bilir, belki de görüyordur.

 

SON NOKTAYI BEN KOYAYIM:

Medeniyetler çatışmaz! Çatışan o medeniyetin koltuklarında oturan cehalettir.

Cahilleri makamlardan temizleyin dünya kurtulsun!

Hep sevgi ile kalın.

 

Murat SEVGİ

 

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?